Home Map E-mail
 
Eng |  Հայ |  Türk |  Рус  |  Fr  

Başlangıç
Ana
Misyon
Müdürün sözü
Bize ulaşın
Soykırım öncesi
Ermenistan Tarihi
Resimler
Ermeni Soykırımı
Soykırım Nedir
Ermeni Soykırımı
Kronoloji
Ermeni Soykırım resimleri
100 Fotoğraf hikayesi
Ermeni Soykırım haritası
Kültürel Soykırım
Hatırla
Belgeler
Amerikan
İngiliz
Alman
Rus
Fransız
Avusturyalı
Türk

Araştırmalar
Kaynakça
Kalanların hikâyeleri
Şahitler
Medya
Alıntılar
Genel alıntılar
Tanıma
Ülkeler
Uluslararası örgütler
Taşra yönetimleri
Kamusal dilekçeler
Etkinlikler
Delegasyonlar
Museum G-Brief
Haberler
Konferanslar
Linkler
   Müzesi
Bilgi
Ziyaret
Daimi sergi
Geçici sergi
Online sergi  
Gezici sergi  
Anma Kartları  
   Enstitüsü
Amaçlar
Yayınlar
Bilimsel dergi  
Kütüphane
ESME kolleksiyonu
   Tsitsernakaberd Anıtı
Tanıtım ve tarih
Hatıra Parkı
Anma Günü
 

Armenian General Benevolent Union
All Armenian Fund
Armenian News Agency
armin
armin
armin
armin
armin



Röportajlar

Ermeni soykırımının yeni kanıtları...

29.08.2007


Türkiye inkâr politikasını sürdürse de, 20. asrın ilk 'Holokost'u olan Ermeni soykırımına dair her gün yeni kanıt bulunuyor. Ermeni Soykırımı Müzesi Müdürü Demoyan ise bu acının kaydının düşülmesi gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Türk hükümetinin inkârı, atalarının yaptıklarından gurur duyduklarını gösteriyor"


Robert Fisk - The Independent


Daha önce hiç yayımlanmamış fotoğraflar, 20. asrın ilk soykırımının dehşetini yansıtıyor. 1915'te Erzurum'dan çıkıp açık arazide yürüyen korkmuş insanlar görülüyor; erkekler, kadınlar ve çocuklar, ölüm yürüyüşünün başında. Erzurum'dan gönderilen Ermenilerin hiçbirinin sağ kalmadığını biliyoruz. Erkeklerin çoğu vuruldu, çocuklar (o fotoğraftakiler de dahil) açlıktan veya hastalıktan öldü. Genç kadınların neredeyse hepsine tecavüz edildi, yaşlı kadınlar dövülerek öldürüldü, hastalar ve bebekler yol kenarlarında ölüme terk edildi.


Bu nadir fotoğraflar, çağımızın en korkunç olaylarından birine tanıklık ediyor. Kötü baskı kalitesi (Çeken kişi Ermeni göçmenlerin hareketlerine intibak edememiş, bir diğerinin tepesinde parmak izi var), sahici olduklarına kuşku bırakmıyor. O dönemde Türk demiryolu sisteminin geliştirilmesi için kredi sağlayan Deutsche Bank'ın arşivlerinden gelen fotoğraflar bunlar. Bir diğerinde (Bugüne kadar sadece Almanya ve modern dönem Ermenistan'daki iki dergide yayımlandı) aralarında çocukların da bulunduğu onlarca perişan Ermeni yük vagonlarına tıka basa sokulmuş. Türkler bu vagonların her birine 90 Ermeni koymuş; Naziler de Yahudi Holokostu sırasında insanları Doğu Avrupa'daki ölüm kamplarına gönderirken aynısını yapmıştı. Erivan'ın hemen dışındaki gri taştan inşa edilmiş Ermeni Soykırımı Müzesi'nin müdürü Hayk Demoyan bilgisayar ekranındaki fotoğraflara kederli bir sessizlikle bakıyor. Modern Türkiye tarihi dersleri veren bir akademisyen olan Demoyan, Türk katliamından geriye kalan ve üstüne bir de 70 yıl boyu Sovyetler Birliği'nin parçası olarak çok çeken Ermenistan'daki en dinamik soykırım araştırmacılarından biri. "Evet, bu fotoğrafları alabilirsiniz" diyor ve devam ediyor: "Hâlâ yeni fotoğraflar keşfediyoruz. Bunları Almanlar çekmiş ve 2. Dünya Savaşı'nda da yok olmamışlar. Bugün müzemizin bir ortak bellek mekânı, travmanın hatırlandığı bir mekân olmasını istiyoruz. Müzemiz Ermenilerin yanı sıra Türkler için de. Bu Türklerin de tarihi."

Nazi Almanyası'yla tuhaf paralellikler var

Geçen asrın ilk Holokost'unun (Winston Churchill Nazilerin altı milyon Yahudi'yi öldürmesinden yıllar önce Ermeni soykırımı için tam da bu kelimeyi kullanmıştı) hikâyesi, modern Türkiye gerçekleri inkâr etse de iyi biliniyor. Kezâ Nazi Almanyası'nın Yahudileri katletmesiyle arasındaki paralellikler de. Türkiye'nin Ermenilere yönelik terör furyası, Ermeni ırkını yok etme çabasıydı. Türkler kamuoyu önünde Ermeni nüfusu 'yeniden iskân etme' gereğinden dem vursa da (aynı Almanların sonradan Yahudiler hakkında söylediği gibi), Enver Paşa'nın İttihat ve Terakki Partisi'nin niyetleri açıkça ortadaydı. Sözgelimi 15 Eylül 1915'te içişleri bakanı Talat Paşa, Halep valisine kentteki on binlerce Ermeni'ye yapması gerekenleri emreden şu telgrafı gönderiyordu: "Hükümetin... Türkiye'de yaşayan mevzu bahis insanları tümüyle yok etmeye karar verdiği konusunda bilgilendirilmiş bulunuyorsunuz... Önlemler ne kadar trajik olursa olsun varlıkları ortadan kaldırılmalıdır ve yaşa, cinsiyete bakılmamalı, vicdan muhasebelerine girişilmemelidir." Bu kelimeler Himmler'in 1941'de SS katillerine söylediklerinin neredeyse aynısı.

Önde gelen ve epey cesur bir Türk akademisyen olan Taner Akçam, soykırımın gerçekliğini göstermek için orijinal Osmanlı Türk belgelerini kullandı. Bugün böyle yaptığı için kendi hükümetinin şiddetli saldırıları altında olan Akçam, Türk arşivlerinde şunu buldu: Türk subaylar, bireysel olarak, sık sık katliam emirlerine dair 'ikilemleri'ni yazdılar; üstlerine gönderdikleri ve tam da aynı zamana denk düşen telgraflarda, 'yeniden iskân' sırasında Ermenilere yeterince koruma ve yiyecek sağlanmasını istediler. Bu da Nazi Almanyası'yla tuhaf bir paralellik gösteriyor: Alman subaylar bir yandan yüz binlerce Yahudi'yi gaz odalarına gönderirken, bir yandan da Cenevre'deki Kızılhaç yetkililerini onların iyi korunduğu ve beslendiği konusunda temin ediyorlardı.

Osmanlı Türkiyesi'nin Ortadoğu'daki bütün Hıristiyan soyunu imha girişimi, Türk polisi, askeri ve Kürt aşiret üyelerinin estirdiği benzersiz bir dehşet rüzgârının da tarihi... Demoyan müzedeki bürosunda, bu muazzam acının kaydının düşülmesi gereğinden söz ediyor: "Hayatta kalan herkesin yazılarında görebilirsiniz bu acıyı. Diyasporadan, dedeleri ve nineleri soykırımda ölmüş ziyaretçiler geldiğinde, çalışanlarımız onlarla birlikte duygulanıyor. Bu insanların sergiyi gezerken son derece üzüldüğüne, gözyaşlarına boğulduğuna ve bazılarının neredeyse aklını yitirecek hale geldiğine tanık oluyorlar. Bu bizim için çok zor bir durum. Mevcut Türk hükümetinin soykırımı inkâr eden tutumu, atalarının yaptığından gurur duyduklarını gösteriyor. Osmanlıların yaptıklarından memnun olduklarını söylüyorlar. Ancak bugün dünyanın dört köşesindeki birçok yerin, Erivan'ın bile, çalışmamızı sürdürmemizi sağlayacak arşiv malzemeleri açısından altın madeni gibi olduğunu görüyoruz. Her gün yeni fotoğraf veya belgeler ortaya çıkarıyoruz."

Demoyan'ın verdiği fotoğraflar 1915'te Deutsche Bank çalışanlarınca çekilmiş ve Türklerin Ermeni nüfusunu katlettiği iddialarının kanıtı olarak Berlin'deki merkez büroya gönderilmiş. Halen Deutsche Bank Tarih Enstitüsü'nün Doğu Bölümü'nde bulunabilirler.

Harput'taki bir Alman mühendisin gönderdiği en önemli fotoğraflardan birindeyse Ermeni erkekler Türk askerleri tarafından infaza götürülüyor. Banka görevlileri, Osmanlı Türklerinin Ermenileri ölüme, parasını Almanya'nın verdiği trenlerle götürmesinden dolayı afallamıştı. Yeni demiryolu ağının soykırım için değil, askeri amaçlarla kullanılacağını düşünüyorlardı.

Osmanlı ordusunu yeniden yapılandırmaları için Türkiye'ye gönderilen Alman askerleri de soykırıma tanıklık etti. Özellikle cesur bir teğmenin, Armin Wenger'in çektiği fotoğraflar, bugün en önemli kanıtlar niteliğinde. Soykırımı uğursuz amaçlarla izleyen Alman subaylar da vardı. Ermeni akademisyen Vakhan Dadriyan, 26 yıl sonra bu subaylardan bazılarının Alman işgali altındaki Rusya'da Yahudilerin toplu katliamını gerçekleştirdiğini ortaya çıkardı.


Stalin'in Taşnak yasağı bazı belgeleri yok etti

Bilgisayarlar, Erivan müzesi gibi araştırma kurumlarında dönüşüm yaratmış. Kıt kaynaklarla araştırma yapan kurumların yerini bugün, Demoyan'ın kısa süre sonra akademik dergilerde yayımlayacağı türden zengin belgeleri içeren kurumlar almış. "1915'te Ermenistan'da bulunan bazı Alman subayların ülkelerine döndüklerinde kişisel koleksiyonlar için soykırım fotoğraflarını sattığına dair bilgiler aldık... St. Petersburg'dan biri, 1940'tan kalma el yazısı hatıralar okuduğunu ve yazarın 1915 ve 1916'da Van ve Maraş'taki Ermeni cesetlerinin fotoğraflarından söz ettiğini anlattı bize." Rus Çarlık birlikleri Van'a yürüdü ve kısa süreliğine de olsa kentin zor durumdaki Ermeni nüfusunu kurtardı. Ardından Ruslar çekildi ve çekilmeden önce belli ki bazıları ölen Ermenilerin fotoğraflarını da çekti.

Katliamların unutulmasında Stalin'in de katkısı var. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni siyasetinin önde gelen partisi Taşnak, Sovyetler tarafından yasaklandı. "1930'larda herkes soykırıma dair el yazısı hatıraları, fotoğrafları, tapu belgelerini yok etti; yoksa Sovyet gizli polisi tarafından Taşnak'la bağlantılı sayılmaktan korkuyorlardı" diyor Demoyan ve bu paha biçilmez kayıp karşısında başını sallıyor. "Şimdi Fransa'da yeni materyaller ve dönemin insani yardım görevlilerinin çektiği yeni fotoğraflar buluyoruz. 1915'te çekilmiş iki veya üç belgesel olduğunu biliyoruz. Biri, Türklerin Ermenilerle nasıl 'başa çıktığını', soykırıma taraftar şekilde göstermek için bir Kürt liderince çekilmiş. 1915'te Muş sürgünü sırasında kentte görev yapan Norveç misyonerliğinden kalma büyük miktarda yeni materyal de var."

Soykırımdan hemen sonra yazılıp yayımlanan, fakat zaman içinde kaybolan veya unutulan hatıraların ve kitapların da arşivlenmesi gerek. Sözgelimi 1929'da Boston'da yayımlandığında çok sınırlı dağıtılan bir kitap var. 'Çanakkale'den Filistin'e' adlı bu kitap Yüzbaşı Sarkis Torosyan'ın imzasını taşıyor. Yazar Türk ordusunda görev yapan ve Çanakkale'de kahramanca çarpışıp yaralandığı için madalya alan bir subay. İyileştikten sonra Müttefikler'le savaşmak için Filistin'e doğru yola çıkıyor, fakat Suriye'nin kuzey çöllerinde ölmekte olan binlerce Ermeni mülteci görünce dehşete düşüyor. O büyük acının yer aldığı paragraflarda Torosyan, kız kardeşini paçavralar içinde bulduğunu ve nişanlısı Cemile'nin nasıl kollarında öldüğünü anlatıyor. "Cemile'yi kaldırdım, gözlerindeki acı ve korku giderek silindi, ta ki tekrar yıldızlar gibi, bir doğu gecesinin yıldızları gibi parlayana dek. Ve sonra öldü, bir düşün bitmesi gibi." Torosyan saf değiştiriyor, Araplarla birlikte savaşıyor, hatta Arabistanlı Lawrence'la da tanışıyor; onun kendisini hiç etkilemediğini anlatıyor... Torosyan Araplarla giriştiği savaştan da hayal kırıklığıyla ayrılıyor ve Ermeni bir subay sıfatıyla, Fransız işgal ordusuyla birlikte tekrar Osmanlı Türkiyesi'ne giriyor. Fakat Kemalist gerillalar Fransız ordusuna saldırıyor ve Fransızlar güvenli geçiş karşılığında mühimmatlarını teslim ederek kentten ayrılıyor. Bunun ardından Torosyan Amerika'daki akrabalarının yanına gidiyor.

'Müzede Türklere dair klişeleri değiştirdim'

Bugün Erivan'da, diyaspora Ermenilerinin neden Ermenistan vatandaşlarından daha çok soykırıma meraklı göründüğüne dair bir tartışma sürüyor. Gerçekten de Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan'la görüştüğümüzde bana, 'günler, haftalar, hatta aylar boyu soykırımın aklına hiç gelmediğini' anlatmıştı. Ermeni bir arkadaşımdan buna dair duyduğum güçlü bir sav, 70 yıllık Stalinizm ve soykırıma yönelik resmi Sovyet sessizliğinin, Doğu Ermenistan'daki tarihsel belleği sildiği yönündeydi. Bir başka savsa, Batı Ermenistan'ındakilerin (bugün Türkiye) ailelerini, topraklarını kaybettiğini ve hâlâ kabul, hatta tazminat bekledikleri, ancak doğu Ermenilerinin topraklarını kaybetmedikleri yönünde. Demoyan tüm bunlara karşı çıkıyor. "Bana kalırsa temel sorun, diyasporadaki birçoklarının devletimizi tanımak istememesi. Türkiye ve Azerbaycan tarafından kuşatılmış durumdayız ve güvenliğimizi hesaba katmak zorundayız; fakat bu belleğe zarar verecek boyutta olmamalı. Bu noktada dürüst olmalıyız. Bu müzede bazı şeyleri değiştirdim. 'Kanı sıcak' insanlara dair doğru olmayan şeyler, yorumlar, Türklere dair bütün o eski klişeler vardı. Diyaspora hatıralarımızın sahibi olmak istiyor, fakat Ermenistan devletinin vatandaşlarının yüzde 60'ı da 'sonradan gelip yerleşenler'. Yani diyasporadan geliyorlar, kökenleri Batı'ya dayanıyor. Kaldı ki Türk güçlerinin 1915 soykırımından sonra Ermenistan'ın bazı bölgelerine girdiğini, Bakü'ye giderken Erivan üzerinden geçtiğini hatırlayın, Sovyet belgelerine göre o sırada Ermenistan'ın bu parçasında da 200 bin Ermeni öldü. Bunlardan 180 bini 1918-1920 arasında öldü."

Karabağ savaşına değinmek şart mı?

Fakat Erivan müzesinin ötesinde hissettiğim bazı siyasi sorunlar var - uluslararası olduğu kadar ulusal sorunlar bunlar. Birçok Ermeni, soydaşlarının soykırım döneminde şahsi intikam katliamları işlediğini (sözgelimi Van'da) kabul ederken, Ermenilerin sırtında daha yakın döneme ait bir itham da var. 1990'ların başında Ermenistan'ın doğusundaki dağlık Karabağ bölgesinde yaşanan şiddetli çatışmalarda Ermeniler Türk Azeri köylülerini katletti.

Ancak müzenin yanındaki devasa soykırım anıtına gittiğimde, Karabağ savaşının beş 'kahramanı'nın mezarlarını görüyorum. Bu kişiler gerçekten de kahramanlık göstermiş olabilir, ama o korkunç savaşa katılanları, 1915'in mahremiyeti ve gerçeğiyle bağlantılandırmanın âlemi ne? Ermenistan'ın en büyük acısınının tarihine zarar vermiyorlar mı? Yoksa onların 1915'in intikamını Karabağ'da aldıkları mı söylenmeye çalışılıyor? Bu tıpkı, İsrail'in 1948'deki İrgun savaşçılarının (ki onlar da Deyr Yasin ve diğer Arap köylerinde Filistinlileri katletmişti) mezarlarının, Kudüs yakınındaki Holokost anıtının dışına yerleştirilmesine benziyor. Ermeni yetkililerin aktardığı gerekçeyse, Karabağ savaşı mezarlıklarının savaş sonrasındaki çok duygusal bir dönemde kurulması...

Velhasıl Ermeni soykırımına dair gerçekler, arşivcilerin çalışmalarıyla açığa çıkacak. Ermenistan'da soykırımın Batılı tanıklarının anlatımını içeren çok önemli kitapları satın alabiliyorsunuz. Birisi, Ermeni arkadaşlarının Harput'tan sürülmesine tanıklık eden Amerikalı misyoner Tacy Atkinson. Günlüğüne 16 Temmuz 1915'te şu notları düşmüş: "Mezra'ya ruh hali çok kötü durumda bir çocuk geldi. Anladığım kadarıyla buralarda bir köyden sürülen kadın ve çocuklarla birlikteydi... Çocuk Bakır Maden'in bu kesiminden giden tüm erkek ve kadınların vadide öldürüldüğünü ve önde gelen erkeklerin başının kesildiğini anlattı... O kaçıp buraya gelmişti. Annesi de soyulmuş, dövülmüş ve vurulmuştu... Vadinin çok kötü koktuğunu ve oradan geçmenin çok zor olduğunu söyledi..."

Türk yetkililerin günlüğünü bulabileceği korkusuyla Atkinson bazı olayları çıkarmıştı. 1924'te, günlüğü en sonunda mühürlü bir kutunun içinde ABD'ye gönderildiğinde, misyoner arkadaşlarıyla Harput'a yaptığı bir seyahati şu kelimelerle anlattı: "Bu seyahatin hikâyesini yazmaya cesaretim yok. Arkadaşlarım 10 bine yakın ceset gördüler." (28 Ağustos 2007)

http://www.savaskarsitlari.org

FOLLOW US



DONATE

DonateforAGMI
TO KEEP THE MEMORY OF THE ARMENIAN GENOCIDE ALIVE

Special Projects Implemented by the Armenian Genocide Museum-Institute Foundation
“AGMI” foundation
8/8 Tsitsernakaberd highway
0028, Yerevan, RA
Tel.: (+374 10) 39 09 81
    2007-2021 © The Armenian Genocide Museum-Institute     E-mail: info@genocide-museum.am